a

Facebook

Twitter

Copyright 2020 ULUCA Avukatlık Ortaklığı.
Tüm hakları saklıdır. İzinsiz içerik kopyalanması durumunda, yasal işlem başlatılacaktır.

0850 259 0852

Uluca Avukatlık Ortaklığı Telefon Numarası

Linkedin

İnstagram

Facebook

Twitter

Search
Menu

 

Usulsüz tebligat şikayeti durumunda PTT Belgesi

ULUCA Avukatlık Ortaklığı > İş Hukuku  > Usulsüz tebligat şikayeti durumunda PTT Belgesi

Usulsüz tebligat şikayeti durumunda PTT Belgesi

ptt belge

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas : 2017/2257
Karar : 2021/916
Tarih : 06.07.2021
USULSÜZ TEBLİĞE İLİŞKİN ŞİKAYET
PTT’NİN WEB SİTESİNDEN ALINAN GÖNDERİ TAKİBİ SORGU ÇIKTISI
SÜRE AŞIMI
( 6100 s. Hukuk Muhakemeleri K m. 119 )
( 2004 s. İİK m. 16 )
( 7201 s. Tebligat K m. 20 , 21 )

ÖZET
Uyuşmazlık; borçlunun usulsüz tebliğ şikâyetinin süre aşımından reddinin gerekip gerekmediği
noktasında toplanmaktadır. Olayda icra mahkemesince yapılan incelemede PTT’nin web sitesinden
alınan bilgi amaçlı olan kayıtlara itibar edilerek şikâyetin kabulüne karar verilmiş ise de bu kayıtlar
resmî kayıt olmadığından, bu kayıtlara göre sonuca gidilmesi mümkün değildir. O hâlde mahkemece
ilgili PTT müdürlüğünden şikâyet konusu tebligat ile ilgili kayıtlar getirtilerek, alınacak cevaba göre
ödeme emrinin gerçek tebliğ tarihinin tespit edilmesine ilişkin şikâyet hakkında bir karar verilmesi
gerekir.

MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “şikâyet” isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda, … 3. İcra (Hukuk) Mahkemesince
verilen şikâyetin kabulüne ilişkin karar alacaklı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk
Dairesince yapılan inceleme sonucunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına direnilmiştir.
Direnme kararı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. İNCELEME SÜRECİ
Borçlu İstemi:
Borçlu vekili şikâyet dilekçesinde; müvekkili aleyhine … 7. İcra Dairesinin 2015/6382 E. sayılı dosyasında
başlatılan genel haciz yolu ile ilamsız takipte ödeme emrinin 05.05.2015 tarihinde 7201 sayılı Tebligat
Kanunu’nun 21/1. maddesine göre muhtara teslim edilmek suretiyle tebliğ edildiğini, müvekkilinin
12.05.2015 tarihinde takibe itiraz ettiğini, takibe yasal süresinde itiraz edildiğinden takibin durduğu
inancıyla hareket eden müvekkilinin takip işlemlerinin devam ettiğini öğrenince takip dosyasını
incelediklerini ve takip dosyasındaki ödeme emri tebligat mazbatasında tebliğ tarihinin posta memuru
tarafından sehven 04.05.2015 olarak yazıldığını gözlemlediklerini, 24.07.2015 tarihinde icra dairesine
başvurarak müvekkilinin elindeki 05.05.2015 tarihini içerir tebligat zarfını ve PTT’nin web sitesinden alınan
gönderi takibi sorgu çıktısını sunarak takibe süresinde itiraz edilmiş olması sebebiyle takibin
durdurulmasını talep ettiklerini, icra memurunun tebliğ tarihleri arasında farklılığın yargılamayı gerektirdiği
gerekçesiyle taleplerini reddettiğini, ayrıca ödeme emrinin de müvekkiline usulsüz tebliğ edildiğini, posta
memurunun muhatabın tebliğ anında adreste bulunmama sebebini gereğince araştırıp nerede
olabileceğini tespit etmediğini, matbu kaşe ile yazılı şekilde komşunun imzadan imtina ettiği yazılı olsa da
kimliğini tespit etmediğini, posta memurunun Tebligat Kanunu’nun aradığı “muhatabın adreste
bulunmama sebebini tahkik ve tevsik” görevini yerine getirmeyerek savsakladığını, posta memurunun bu
keyfi ve sorumsuz davranışını sürdürerek 05.05.2015 tarihinde mahalle muhtarına teslim ettiği tebliğ evrakına şaşırarak bir gün öncesinin yani 04.05.2015 tarihini yazdığını ileri sürerek şikâyetin kabulü ile
takibe süresinde itiraz edilmiş olmasına rağmen takibin durdurulmasına yönelik taleplerinin reddine ilişkin
icra memurluk işleminin kaldırılmasına ve tebliğ tarihinin tespiti ile takibin durdurulmasına karar
verilmesini talep etmiştir.

Alacaklı Cevabı:
Alacaklı vekili cevap dilekçesinde; tebligat mazbatası üzerinde yazan tarihin aksinin aynı nitelikteki kesin
bir delille ispatlanması gerektiğini, şikâyet dilekçesine eklenen belgelerin bu nitelikte olmadığını, ayrıca
PTT’nin web sitesindeki sorgulama ekranına göre tebliğ tarihinin 06.05.2015 olduğunu, şikâyetin usulsüz
tebligatın varlığının öğrenildiği tarihten itibaren 7 gün içinde ileri sürülmesi gerektiğini, borçlunun itiraz
dilekçesini dosyaya sunduğu tarih öğrenme tarihi olarak kabul edilse dahi 7 günlük şikâyet süresinin
geçtiğini savunarak şikâyetin reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme Kararı:
… 3. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 07.08.2015 tarihli ve 2015/500 E., 2015/450 K. sayılı kararı ile; somut
olayda tebliğ memurunun muhatabın kapısının kapalı olması nedeniyle ismini vermeyen komşusundan
muhatabın dışarıda olduğunu öğrenmiş ise de geri dönüp dönmeyeceğini, adresinden geçici süre için
ayrılıp ayrılmadığını tespit etmediğinden ödeme emri tebliğinin usulsüz olduğu, borçluya çıkartılan
ödeme emri tebligatının muhataba verilmek üzere muhtara bırakılan tebliğ evrakına tebliğ tarihi
05.05.2015 olarak kaşe ile basıldığı, ayrıca PTT’nin resmî internet sitesinde yapılan gönderi takibinde de
teslim tarihinin 05.05.2015 yazıldığı, borçlunun kendisine teslim edilen ödeme emri tebligatındaki
05.05.2015 tarihine itibar ederek icra dosyasına borca itiraz dilekçesini vekili aracılığıyla 12.05.2015
tarihinde verdiği gerekçesi ile şikâyetin kabulü ile ödeme emrinin 05.05.2015 tarihinde tebliğ edildiğinin
tespitine dosya üzerinden karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesince 10.02.2016 tarihli ve 2015/26947 E., 2016/3330 K. sayılı kararı ile;
“…Alacaklının, genel haciz yoluyla başlattığı ilamsız icra takibinde, borçlunun, ödeme emrinin usulsüz
tebliğ edildiğini ileri sürerek ödeme emri tebliğ tarihinin düzeltilmesi talebi ile icra mahkemesine
başvurduğu, mahkemece şikayetin kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.
7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun 32. maddesi gereğince tebliğ, usulüne aykırı yapılmış olsa bile muhatabı
tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır. Muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi olarak kabul edilir.
Borçlunun kendisine gönderilen ödeme emri tebliğ işleminin usulsüz olduğunu ileri sürmesi, İİK’nun 16.
maddesi anlamında bir “şikayet” olup, aynı maddenin 1. fıkrası gereğince borçlunun bu şikayetini, işlemi
öğrenme tarihinden itibaren 7 günlük sürede icra mahkemesine yapması gerekir.
Hukuk Genel Kurulu’nun 05.06.1991 tarih ve 1991/12-258 Esas – 1991/344 Karar sayılı ilamında da
vurgulandığı üzere, seçilen takip şekline göre, borçlunun, icra dairesine itiraz etmesinden ayrı olarak yedi
günlük şikayet süresi içinde tebliğ tarihinin düzeltilmesi için icra mahkemesine başvurması zorunludur.
Somut olayda borçlunun, şikayet dilekçesinde, ödeme emrine dair tebligatın 05.05.2015 tarihinde
yapıldığını beyan ettiği, icra dairesine ise 12.05.2015 tarihinde itiraz ettiği görülmekte olup, 05.08.2015
tarihinde icra mahkemesine yaptığı başvurunun, İİK’nun 16/1. maddesinde öngörülen yedi günlük
süreden sonra olduğu anlaşılmaktadır.

O halde mahkemece şikayetin süre aşımından reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasının incelenerek
yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:
… 3. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 01.12.2016 tarihli ve 2016/798 E., 2016/982 K. sayılı kararı ile; borçluya
gönderilen ödeme emri tebligatında tebliğ tarihinin kaşe ile 05.05.2015 olarak basıldığı, PTT’nin web
sitesinde yapılan kontrolde ve alınan çıktıda ödeme emri tebliğ tarihinin 06.05.2015 yazıldığı, borçlu vekili
tarafından 12.05.2015 tarihinde yani yasal 7 günlük süre geçmeden borca itiraz dilekçesinin icra dosyasına
sunulduğu, borçlu vekili itiraz dilekçesini sunduğunda itirazın süresinde yapıldığını düşünerek ayrıca icra
mahkemesine tebligatın usulsüzlüğüne ilişkin şikâyette bulunmadığı, borçlu vekilinin icra dosyasına
sunduğu itiraz dilekçesinden sonra icra dosyasına dönen ödeme emri tebligatında tebliğ tarihinin
04.05.2015 olarak yazıldığı, icra dairesince 21.05.2015 tarihinde borca itirazın yasal 7 günlük süre içinde
yapılmadığından bahisle takibin durdurulması talebinin reddine karar verildiği, bu kararın borçluya veya
vekiline tebliğ edilmediği, borçlunun itirazının süresinde olmadığını ve takibin durdurulmayarak
kesinleştiğini maaşına haciz konulması ile öğrendiği, borca itirazını süresi içinde yaptığını düşünen borçlu
vekilinin icra mahkemesine tebligatın usulsüz tebliğ şikâyetinde bulunacağının düşünülemeyeceği,
borçlunun maaşına haciz konulduktan sonra hakkındaki takibin kesinleştiğini ve ödeme emrinin usulsüz
tebliğ edildiğini öğrendikten sonra yasal 7 günlük süre içinde icra mahkemesine başvurduğu, ödeme emri
tebliğinin Tebligat Kanunu’nun 20, 21 ve özellikle Tüzüğün 28. maddesi uyarınca usulsüz olduğu
gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:
Direnme kararı süresi içinde alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; borçlunun usulsüz tebliğ şikâyetinin süre
aşımından reddinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 33. maddesi gereğince hukuki tavsif (niteleme) ve
uygulanacak Kanun maddesinin tespiti hâkime aittir. Ayrıca HMK’nın 119. maddesinde dava sebebi olarak
hukukî sebepler değil maddi vakıalar esas alınmıştır. İcra mahkemesi tarafların dilekçelerinde ileri
sürdükleri maddi vakıalarla bağlıdır; ancak başvuranın bu bağlamda yapmış olduğu hukuksal
nitelendirmelerle bağlı değildir.

Tarafların ileri sürmüş olduğu maddi vakıaların hukukî nitelendirmesini yapmak yani somut olay ya da
ilişki bağlamında işlerlik kazanacak hukuk kurallarını araştırıp bulup uygulamasını gerçekleştirmek, hâkim
tarafından kendiliğinden yerine getirilmesi gereken bir görevdir (HMK’nın 33. maddesi). Somut olaya
uygulanacak olan hukuk kuralları, dava sebebinden tümüyle farklı bir kavram olan hukukî sebebi oluşturur
(Tanrıver, S.; Medeni Usul Hukuku C. 1. … 2016, s. 480-483).
Somut olayda alacaklı tarafından başlatılan genel haciz yolu ile ilamsız takipte (7) örnek nolu ödeme
emrinin borçluya Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 1. fıkrasına göre tebliği üzerine borçlunun vekili
aracılığıyla 12.05.2015 tarihinde icra dairesine verdiği dilekçesi ile ödeme emrine itiraz ettiği, icra dairesinin
21.05.2015 tarihli işlem ile borçluya ödeme emrinin 04.05.2015 tarihinde tebliğ edildiği, itiraz dilekçesinin
ise 12.05.2015 tarihinde verildiği, İİK’nın 62. maddesi gereğince ödeme emrine itiraz süresinde
olmadığından takibin İİK’nın 62 ve 66. maddeleri gereğince durdurulması talebinin reddine karar verildiği,
alacaklı vekilinin 22.05.2015 tarihinde haciz talep ettiği, borçlu vekilinin 24.07.2015 tarihinde icra dairesine başvurarak ödeme emrinin 05.05.2015 tarihinde tebliğ edildiğini, PTT’nin web sitesinde kayıtlara göre
tebligatın 06.05.2015 tarihinde muhtara Tebligat Kanunu’nun 21. maddesine göre teslim edildiğini
belirterek itirazın süresinde yapıldığının kabul edilmesini talep ettiği, icra dairesince 24.07.2015 tarihli
işlemle borçlu tarafta kalan tebligat parçasındaki tarih veya PTT’nin web sitesindeki sorgulamada yazan
tarihin değerlendirilmesinin yargılamayı gerektirdiği gerekçesi ile talebin reddine karar verildiği, borçlu
vekilinin 05.08.2015 tarihinde şikâyet yolu ile icra mahkemesine başvurarak ödeme emri tebligat
mazbatasında tebliğ tarihinin posta memuru tarafından sehven 04.05.2015 tarihi olarak yazıldığını,
ödeme emri tebliğ tarihinin 05.05.2015 olduğunu, ayrıca ödeme emrinin de usulsüz tebliğ edildiğini ileri
sürerek şikâyetin kabulü ile takibe süresinde itiraz edilmiş olmasına rağmen takibin durdurulmasına
yönelik talebin reddine ilişkin icra dairesinin 24.07.2015 tarihli işleminin kaldırılmasına ve tebliğ tarihinin
tespiti ile takibin durdurulmasına karar verilmesini talep ettiği, icra mahkemesince istemin ödeme emri
tebliğ tarihinin öğrenme tarihi olan 05.05.2015 tarihi olarak düzeltilmesine ilişkin usulsüz tebliğ şikâyeti
şeklinde nitelendirildiği görülmektedir.

Borçlu vekilinin icra mahkemesine başvurusu bu hâli ile usulsüz tebliğ şikâyeti olmayıp, ödeme emrinin
gerçek tebliğ tarihinin tespitine ilişkin şikâyettir. Borçlunun bu şikâyeti İİK’nın 16. maddesinin 2. fıkrasına
göre bir hakkın yerine getirilmemesi ile ilgili olduğundan süresiz şikâyete tâbidir. Yapılması gereken …
gerçek tebliğ tarihinin tespit edilerek, borçlunun 12.05.2015 tarihinde icra dairesine yaptığı itirazın
süresinde olup olmadığının belirlenmesinden ibarettir. Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki Tebligat
Kanunu’nun 21. maddesinin 1. fıkrasına göre yapılan tebligatlarda (2) nolu ihbarnamenin kapıya
yapıştırıldığı tarih tebliğ tarihi sayılır.

Tebligat Kanunu ve Tebligat Yönetmeliği tebliğ belgesindeki işlemin aksinin iddia edilmesi hâlinde bunun
tahkik şeklini ve yöntemini göstermemiştir. Mahkemece, her somut olayın özelliği, oluş şekli, gerçekleşen
maddi olgular en ufak ayrıntılarına kadar göz önünde bulundurup iddia tahkik edilmelidir. Hukuk Genel
Kurulunun 07.04.1982 tarihli ve 1377 E., 337 K. sayılı kararında da benimsendiği üzere tebligat parçasında
yazılı olan hususun aksi her türlü delille ispatlanabilir.
Somut olayda icra mahkemesince yapılan incelemede PTT’nin web sitesinden alınan bilgi amaçlı olan
kayıtlara itibar edilerek şikâyetin kabulüne karar verilmiş ise de bu kayıtlar resmî kayıt olmadığından, bu
kayıtlara göre sonuca gidilmesi mümkün değildir. O hâlde mahkemece ilgili PTT müdürlüğünden şikâyet
konusu tebligat ile ilgili kayıtlar getirtilerek, alınacak cevaba göre ödeme emrinin gerçek tebliğ tarihinin
tespit edilmesine ilişkin şikâyet hakkında bir karar verilmesi gerekir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; borçlunun isteminin usulsüz tebliğ şikâyeti
olmayıp, ödeme emrinin gerçek tebliğ tarihinin tespiti olarak nitelendirilmesi gerektiği, ödeme emri
tebligat parçası üzerinde tebliğ tarihi 04.05.2015 olarak görülmekte ise de bunun maddi gerçekliğe aykırı
olduğu, muhtara teslim tarihinin 05.05.2015 olup, 2 nolu ihbarın kapıya yapıştırılma tarihinin 04.05.2015
olamayacağı, ödeme emrinin 05.05.2015 tarihinde tebliğ edildiğinin anlaşıldığı, mahkemece yapılan
incelemenin yeterli olduğu gerekçesi ile direnme kararının bu değişik gerekçe ile onanması gerektiği
görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Hâl böyle olunca direnme kararının, açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulması gerekmiştir.

IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve
nedenlerden dolayı BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanun’un 29. maddesi ile eklenen Geçici 7. maddesinin
göndermesi ile uygulanması gereken İİK’nın 366/III. maddesi uyarınca kararın
tebliğden itibaren on gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 06.07.2021 tarihinde yapılan
ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verildi.

Yorum Yok

Gönder