Hakaret ve Yoksulluk Nafakası Hakkında Karar
T.C.
YARGITAY
İKİNCİ HUKUK DAİRESİ
Esas : 2019/5103
Karar : 2019/12386
Tarih : 17.12.2019
YOKSULLUK NAFAKASI
ASGARİ ÜCRETLE ÇALIŞMIŞ OLMAK
( 4721 s. MK m. 175 )
ÖZET
Mahkemece davalı-karışı davacı kadının çalışması nedeniyle sabit geliri olduğu ve boşanma yüzünden yoksulluğa düşmeyeceği gerekçesi ile yoksulluk nafakası talebinin reddine karar verilmiştir. Yapılan yargılama ve toplanan delillere göre, kadının yargılama aşamasında asgari ücretle işe başladığı, yalnız
yaşadığı, kira giderinin bulunduğu ve adına kayıtlı herhangi bir malvarlığının olmadığı, buna karşılık davalı erkeğin ise: polis memuru olduğu ve 2.800 TL maaş aldığı ve arkadaşları ile birlikte kiralık evde oturduğu anlaşılmıştır. Asgari ücret seviyesindeki gelirin kişiyi yoksulluktan kurtarmayacağını açıklayan HGK 24.12.2014 gün 2013/2-1364 esas ve 2014/1082 sayılı kararı doğrultusunda, asgari ücret seviyesinde gelir elde eden davalı karşı davacı kadın yararına yoksulluk nafakası koşulları gerçekleşmiş olup, elde ettiği gelir kadını yoksulluktan kurtaracak düzeyde değildir. Mahkemece davalı karşı davacı
kadın lehine Türk Medeni Kanunu’nun 175. maddesi gereği uygun bir miktarda yoksulluk nafakası takdiri gerekir.
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
DAVACI-DAVALI : …
DAVALI-DAVACI : …
DAVA TÜRÜ : Karşılıklı Boşanma-Ziynet ve Eşya Alacağı Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı-karşı davacı kadın tarafından, erkeğin kabul edilen davası, kusur belirlemesi, reddedilen nafaka, tazminat ve ziynet alacağı davası yönünden temyiz
edilerek; temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması istenilmekle; duruşma için belirlenen 03.12.2019 günü temyiz eden davalı-karşı davacı … ile vekili Av. … ile karşı taraf davacı-karşı davalı … vekili Av. … geldiler. Gelenlerin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Davalı-karşı davacı kadının ziynet alacağına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; 6100 sayılı HMK’nın 362. maddesinin 1. fıkrasının b bendi uyarınca “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar” temyiz edilemez. 02.12.2016 tarihli 6763 sayılı
Kanun’un 44. maddesi ile de 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen ek madde 1 uyarınca temyiz parasal sınırlarının (HMK m. 341, 362) Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298. maddesine göre her yıl tespit ve ilan edilecek yeniden değerleme oranında artırılması öngörülmüştür. Karar tarihi itibariyle bu miktar “58.800,00 TL” olarak belirlenmiştir.
Somut olayda, kadının talebi olan 54.306,75 TL ziynet alacağının reddine karar verilmiş olup, bölge adliye mahkemesince ziynet alacağına yönelik verilen karar kesindir. Bu nedenle kadının ziynet alacağına yönelik temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
Davalı-karşı davacı kadının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
a-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı-karşı davacı kadının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
b-Mahkemece, boşanmaya sebebiyet veren olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğu gerekçesiyle davalıkarşı davacı kadının tazminat talepleri reddedilmiştir. Oysa ki, ilk derece mahkemesince kadına yüklenen
“Elindeki bıçak ile davalıya saldırma” vakıasından sonra evlilik birliği devam etmiştir. O halde davacı erkeğin, kadının bu kusurlu davranışını affettiği ve en azından hoşgörü ile karşıladığının kabulü gerekir.
Affedilen ve hoş görülen olaylar karşı tarafa kusur olarak yüklenemez. Mahkemece tespit edilen ve gerçekleşen olaylara göre eşine “Sürtük, kaltak” şeklinde hakaret eden,’ “S…tir ol git, yüzüğünü bırakıp
eşyalarını da alıp git” diyerek evden kovan, eşini kastederek tanık…’ye “Nerede kaldığı, ne yaptığı belli değil, ben 10 tane karı bulurum, ancak bir tane ana bulamam” dediği anlaşılan erkeğin, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda ağır kusurlu olduğu anlaşılmıştır. Hal böyle iken; tarafların eşit kusurlu kabul edilmesi ve bu hatalı kusur belirlemesine bağlı olarak, kadının maddi ve manevi tazminat isteklerinin reddi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.